Güncel teknoloji ile hızlı geliştirilen,hizmet yapısıyla çalışmalarımız artarak devam etmektedir.
Türkiyenin her yerine toptan ve perakende sülük satış hizmetimiz mevcuttur. Sülükler kendi çiftliğimizde üretilmektedir. Sülük veya diğer hizmetlerimiz hakında bilgi almak için: 0332 375 0200 - 05387064851 telefon numaralarından ve diğer sosyal medya kanallarından iletişime geçebilirsiniz.
Kargo ile kapıda ödeme kolaylığı, 365 gün garantili sülük tedariği için: 05387064851 irtibata geçebilirsiniz.
1. Soru: Hangi boy sülük kullanmalıyız, nedeni nedir?
1. Cevap: Tedavide kullanılan sülüklerin en ideali 1-2.5gr. arasında olanlardır. İnsandan örnek verelim; bebek, çocuk, genç, yetişkin, yaşlı hangisi daha verimlidir, daha iyi iş yapar, diyeceksiniz genç olan. Evet genç ve yetişkin bireyler insanda olduğu gibi tüm canlılarda daha efdaldir. Bebek (0.5gr. kadar) ve küçük (0.5-1gr.) sülükler henüz enzimlerini bile tamamlamamışdır (sülük uygulayanlar bunu bilirler; sülükler hirudin diye bilinen ve kanın pıhtılaşmasını engelleyen bir enzim salgılar ve küçük sülüklerde kan pıhtılaşması çabuk olur). Şimdi diyeceksiniz ki Türkiye'de küçük sülükler neden daha makbul? Bunu da şu şekilde izah edebiliriz; Avrupa ve diğer bilinçli sülük kullanan dünya ülkeleri 1-2.5 gr. arası genç ve yetişkin sülükleri ülkemizden satın alırlar, sülük toplayıcılarıdan kilo ile toptan sülük alan ihracatçılar (adı ihracat resmi adı kaçakçılar) diğer ülkelerin almadığı hurda olarak tabir edilen 1gr. altı sülükleri en iyi sülük, en kaliteli sülük adı altında iç piyasaya sürerler. (2.5gr. üzeri sülükler ise yağı çıkartılıp krem yapmak için kullanılıyor, maalesef.) Bilinçlenelim, bilinçlendirelim.
2. Soru: Kullandığımız sülük kan emmiş mi?
2. Cevap: Sülükler kokondan (yumurtadan) çıktıkları zaman 0,03-0.1gr. çıkarlar. 90-120 gün arasında kan emmezerse ölürler. Kan emdikten sonra ağırlığının 7-10 katına ulaşırlar. 12 ay boyunca hiç bir şey emmezlerse yaklaşık yarıya düşerler. Almış olduğunuz sülüğün bir gram olduğunu düşünürsek en az iki sefer kan emmiş olması gerekir.
3. Soru: Kullanmış olduğumuz sülükleri tekrar kullanabilir miyiz?
3. Cevap: Emmiş ve kusturulmuş sülükler sağlıksızdır, yeniden kullanılabilmesi için doğal ortamlarında en az üç ay bekletilmesi gerekir ki, salgılamış olduğu enzimleri bünyesinde tekrar oluşturabilsin.
4. Soru: Sülükler pis kanı mı emerler?
4. Cevap: Sülükler halk arasında bilindiği gibi pis kanı emmezler. Tam tersine, sülükler emeceği zaman en temiz yeri ararlar. Sülük tutturulacak bölge suyla güzelce temizlenmelidir. Herhangi bir temizlik maddesi, parfüm, krem, ter vb. kokusu olan yerlerde, sülükler tutmazlar.
5. Soru: Sülük aldım, sülükler ölüyor, neden?
5. Cevap: Aşırı sıcaklardan, aşırı soğuktan, suyunu değiştirirken ısı farklılığından, , yetersiz havalandırmadan vb. sebeplerden dolayı sülükler hastalanabilir. Bunu da suyun renginin değişmesinden anlayabiliriz, önlem alınmaz ise hızlı ölümler olabilir. Suyun rengi, her gün suyunu değiştirmenize rağmen değişiyorsa ( yeşeriyorsa) sülükleri ikiye ayırın. birinin rengi yine değişiyorsa sülükleri tekrar ikiye ayırın tek sülük kalıncaya kadar işleme devam edin. İşte hastalıklı sülüğü buldunuz, karantinaya alın. Diğerlerini 3 gün gözlemleyin, suyun rengi değişmiyorsa kullanabilirsiniz.
6. Soru: Sülükler nasıl saklanır? Sülük aldım evde nasıl muhafaza edeceğim?
6. Cevap: Mümkünse, beş litrelik cam, olmazsa plastik kavonozlarda maksimum yüz adet sülük olacak şekilde, yarıya yakın klorsuz su ile doldurulur. Kavanozun ağız kısmı temiz bir bez ile sıkıca lastiklenir. Güneş görmeyen bir yerde ve 25°C'nin altında serin bir yerde muhafaza edilir. 2-3 günde bir kontrol edilir. Oksijen seviyesi düşerse hızlı ölümler olabilir. Bu sebeple suyu sıklıkla değiştirilmesi ve ölen sülükler alınması gerekir.
7. Soru: Sülük uyguladığım yer kızardı, ne yapmam gerekir?
7. Cevap: Sülük uygulaması sonrası kızarma, morarma ve hatta şişme normaldir. Vücudun, enzimlere karşı vermiş olduğu normal bir tepkidir. Vücudun enzimlere karşı vermiş olduğu bu tepki; o bölgede dolaşım ile ilgili bir rahatsızlık olduğunun bir belirtisidir. Bu tür bir reaksiyon ile karşılaşan ve konu hakkında bilgisi olmayanlar doğal olarak bir hekime danışma gereği duyar, sülükler hakkında hiç bir bilgisi olmayan hekim tahlil bile yapmadan ve şartlı bir yaklaşım ile 'enfeksiyon kapmışsınız' der, bu yönde tedavi uygular. Siz bilinçli olun! Elma sirkesi, kantaronyağı, anestol krem gibi antiseptikler ile bölge temiz tutularak, iyileşme süreci beklenebilir.
8. Soru: Kullandığımız sülükleri ne yapmalıyım?
8. Cevap:Nesli hızla tükenen sülükleri, tıbbi atık olarak görmeyip, geri dönüşüme kazandırmak gerekir. Yapılan bilimsel çalışmalarda sülükler vücutlarına giren virüsleri bile 3ayda yok edebillecek sindirime sahip oldukları belirlenmiştir. Bu sebeple 4-6 ay doğal ortamda muhafaza edilen sülükler hertürlü hastalıktan temizlenmiş bir şekilde tekrar kullanılabilir hale gelirler.
9.Soru:Sülükler ne zaman yavru yapar? 9.Cevap:Bir çok canlılarda olduğu gibi, sülükler de eşeyli üreyen canlılardır. Kokon denilen yumurtalar yaparak çoğalırlar. Belirli bir yumurtlama dönemleri olmamakla beraber mevsim geçişlerinde (nisan-mayıs, ekim-kasım) daha yoğun kokon yaptıkları gözlemlenmiştir. Sülükler çift cinsiyetli olup hem erkek hem dişidirler, kendi kendilerine çiftleşemezler. Diğer tüm canlılarda olduğu gibi gebelik dönemlerinde bazı hormonel değişiklikler olur. Bu dönemde (nisan-mayıs, ekim-kasım) sülüklerde kan kusma, hastaya tutturamama, allerjik reaksiyonlar gibi şikayetlere çok sık rastlanır. Bu sebeple üreme döneminde ya sülük uygulaması yapılmamalı yada bu tür reaksiyonlara hazırlıklı olunmalı. Soru: Sülükleri nasıl steril edebiliriz? Cevap: Sülükler literatürde parazit olarak geçer. Parazitleri steril etmeye kalkarsanız ölür. Bazı dezenfekte ilaçlar ile dış yüzey temizliği yapılabilir. Dezenfekte etmek, steril etme manasına gelmez. Bu tür iddialar ticari rant amaçlıdır, gerçeği yansıtmaz.
Artropatisi; Bel Akut burkulma, Ankilozan Spondilit, Hiperplazi ve Lomber İntervertebral Disk Uzunluğu, Topuk ağrısı, Diz Eklemi Ağrı, Omuz periartriti, Romatoid Artrit, Tenis Dirsek, Boyun Vertebra Ağrı Dermatopati; Akne, Alopesi Areata, Chloasma, Egzama, Çil, Herpes Zoster, Sinir Dermatit, Sedef, Sebasöz Dermatit, Ürtiker, Vitiligo Genel Cerrahi Apandisit, Kronik Lumbago, Costal Kıkırdak Enflamasyon, Erizipeller, Lobüler Meme Bezinin Hiperplazi, Hemoroid, Bağırsak Yapışma Mesaj Cerrahisi, Mastitis, Femur başı nekrozu, Rektosel, Siyatik, Stiff_neck, Trombüs Obstruent Vaskülit, İdrar Analiz, Alt Bacaklarda Varis Kadın hastalığı Anormal regl, Kronik Pelvik Enfeksiyon, Dismenore, Menopoz Sendromu, Menoschesis, Morbid Leukorrhea, Doğum Sonrası Karın Ağrısı, Gövde Doğum Sonrası Ağrı, Postpartum agalactianın, Postpartum Uroschesis, Adet Öncesi Gerginlik Sendromu, Pudental Kaşıntı, Metroptosis, Gebelik Kusma İç Hastalıkları Akut Gastrit ve Vakfıkebir, Alerjik Colonitis, Anemi, Anoreksi, Apoplectoid sekeli, Aritmi, Astım, Karın Ağrısı, Basilli Dizanteri, Bronşit, Kolesistit & Kolelitiazis, Kronik Gastrit, Kronik Hepatit, Kronik nefrit, Ortak Soğuk, Kabızlık, Koroner Kalp Hastalığı,Diyabet, Dispepsi, Amfizem, Epilepsi, Yüz Felci, Mide Ülseri ve Duodenum Ülseri, Mide, Baş Ağrısı, Hıçkırık, Hipertansiyon, Hipotansiyon, İktidarsızlık ve erken boşalma, Nevrasteni, Pneumocardial Hastalık, Prostatit ve Prostat hipertrofisi, Romatizmal kardiyopati, Tek Obezite, Tiroidizmi, Trigeminal Nevralji, Ülseratif Colonitis, Üriner Enfeksiyon, Virogenetic Miyokardit] Duyu Organları Alerjik Rinit, İşitsel Vertigo, Katarakt, Kronik Farenjit, Kronik Rinit, Konjonktivit, Temporal Mandibula Ortak Fonksiyonel Bozukluğu Sendromu, Epistaksis, Miyopi, Nasosinusitis, Optik Sinir Atrofi, Recrudescent Ağız Ülseri, Tinnitus,Diş ağrısı, Tonsillit.
Fitoterapi: Bitkilerle tedavi manasına gelir.
Sülük yetiştiriciliği sülüklerin çeşitli yöntemler kullanılarak kanla beslenmesi prensibine dayanır. Tıbta kullanılması ve ekonomik önemi olması nedeniyle Hirudo verbana'nın üretimi ve yetiştiriciliği üzerinde durulacaktır. Hirudo verbana yetiştiriciliği iki şekilde yapılabilir. Laboratuvar Koşullarında Üretim ve Yetiştiricilik Büyük akvaryum ve havuzlarda üretim ve yetiştiricilik Sülüğün gelişim süresi çevre ve su sıcaklığına bağlıdır. Sülük yavruları 24-28°C sıcaklıkda 28 günde ve 18-20°C sıcaklıkta ise 35-45 günde yumurtadan çıkarlar. Yumurtadan ilk çıkan sülük yavruları yaklaşık 24 (16-39) mg ağırlığında ve 1.7 cm boyunda olurlar. Yumurtadan yeni çıkan yavru sülüklerin büyüklüğü ve ağırlığı kokon içindeki albumin içeriğine ve yumurta sayısına da bağlıdır. Şayet bir kokonda 3 adet yumurta varsa bu kokondan çıkan yavru sülükler ortalama 60 mg ağırlığında ve 3.5 cm uzunluğunda olurlar. Ancak bir kokon 33 yumurta içeriyorsa bu kokondan yaklaşık 20-40 mg ağırlığında ve 0.7-2.0 cm uzunluğunda yavrular çıkar. Yumurtadan çıkan yavru sülükler uzun bir süre beslenmeksizin hayatta kalabilirler. Bu yavrular 22-25°C'de aç kaldıkları zaman 93 gün sonra ölmeye başlarlar. Kitleler halinde ölüm ise 120 gün sonra ortaya çıkar. Aç kalan yavru sülüklerin tamamının ölümü ise 125 gün sonra olur. Sülüklerin olgunlaşmasını besinin miktarı ve beslemede kullanılan konakçının türü etkiler. Yumurtadan ilk çıkan yavru sülüklerin derhal beslenmeleri gerekiyorsada, bu sülüklerin ilk yemlerinin 23°C'de 10-20 gün içinde verilmesi normaldir. Ikinci besleme 1-1.5 ay sonra üçüncü besleme ise 1.5-2 ay sonra ve bundan sonra devam edecek olan beslemeler ise 2-3 aylık aralarla yapılması gerekir. Laboratuvar koşullarında en iyi besleme yöntemi yavru sülüklere ilk iki beslemede kurbağa kanı, sonraki beslemelerde ise memeli hayvanların kanının verilmesidir. Bu yöntemle sülüklerin minimum 4 besleme sonunda, takribi 8-10 ay sonra 3.0-6.5 gr ağırlığa ulaştıkları görülür. Sadece kurbağa kanı ile toplam 7-9 kez beslenen sülükler ancak 17-20 ayda 0.5-2.0 gr ağırlığa ulaşabilirler. Sıcak kanlı memeli hayvanların kanları sülüklerin gelişmesinde çok büyük öneme sahiptir. Laboratuvar koşullarında 6 kez optimal bir beslemeyle sülüklerin 12- 18 ayda 8-15 gr ağırlığa çıkarılması mümkündür.
Bel Fıtığı Sülük Uygulaması Botoks Sülük Uygulaması
Şekere (Diyabet) Bağlı Ayak Sülük Uygulaması Sinüzit Sülük Uygulaması
Sülükler eşeysiz üreyemezler. Regenerasyon kabiliyetleri de çok azdır. Bir sülük ortasından ikiye bölündüğü zaman ön parça bir anüs meydana getirebilir, fakat arka parçada yeni bir baş oluşmaz (Davies, 1991; Çağlar, 1973; Savyer,1986). Sülüklerin hepsi hermafrodit olup, üreme sistemi içinde bir dişi bir de erkek gonopor taşırlar. Erkek ve dişi organlar vücudun ventralinden median olarak arka arkaya dışarı açılırlar. Erkek genital por daima dişi porun ön tarafında bulunur. Erkek gonadlar yuvarlak kesecikler şeklindedir. Bunların sayısı en az 4 çift, en çok 17 çift olur. Testisler, vücudun orta kısmındaki segmentlerde birer çift olmak üzere, yanlarda sıralanırlar. Testis sıralarının dış taraflarında birer sperma kanalı uzanır. Her testis ayrı ayrı kanalcıklarla kendi taraflarına ait olan sperma kanalına açılırlar. Her iki büyük sperma kanalı öne doğru uzanır ve sperma keseleri olarak kabul edilen birer genişleme yaptıktan sonra ortak bir atriyumda sonuçlanırlar. Hirudinidae ' nin sperma kanallarının müşterek olan uç kısmı bir penis ihtiva eder. Atriyum çok kısa, kompleks ve duvarları lümen içine açılan salgı hücreleriyle kuşatılmıştır. Proksimal salgı bezi prostat olarak isimlendirilir. Spermatoforları gelişmemiştir. Spermatogenesis sülüklerde ilk olarak testislerin lumeninde yapılır. Rhynchobdellida ve Pharyngobdellida''da kopulasyon organı bulunmaz (Barnes, 1974; Davies 1991; Kaestner, 1967; Sawyer 1986). Yumurtalıklar daima bir çift olarak sınırlanmıştır ve testisin anterior çifti ile erkek atriyumu arasında yerleşir. Yumurtalık germinal dokunun bir topluluğu olup, bazen içinde bir kaç kokon (yumurta kesesi) bulundurabilir.(Barnes, 1974; Davies 1991; Kaestner, 1967; Sawyer 1986). Kısa oviduct anterior olarak uzanır ve karşı organıyla bir vaginada birleşir. Dişi gonopor 11. segmentin ventral yüzeyinden açılır. Yumurtalar, olgunlaşmamış gamet şeklinde (oocyste) yumurtalıklara bırakılır ve olgunlaşmasını kokon sıvısı içinde tamamlar. (Barnes, 1974; Davies 1991; Kaestner, 1967; Sağlam ve Sarıeyyüpoğlu, 1998; Sawyer 1986). Sülüklerin bir kısmında döllenme, spermaların penis aracılığıyla diğer ferdin vaginasına nakledilmesi şeklinde olur (Gnathobdellida). Diğerlerinde sperma kanallarının uç kısımında, kitinli bir kopulasyon cihazı (spermatofor) meydana getirilerek bunlar diğer eşin derisinden bir yere (ekseriya sırtlarına) saplanırlar (Rhynchobdellida, Pharyngobdellida). Spermatoforlar deriye eritici bir tesir yaparlar. Kısa bir süre sonra spermalar sölom boşluğuna geçerek oradan da ovaryumlara giderler. Genellikle penis aracılığıyla olan döllenme bir taraflı, spermatoforlarla yapılan döllenme ise karşılıklıdır. Döllenmeden bir süre sonra yumurtalar, klitellum bezleri tarafından salgılanan besleyici albumin ile dolu bir kesenin içine bırakılır (Şekil 8). Bu zaman içinde klitellum açıkça belirginleşir. (Barnes, 1974; Davies 1991; Kaestner, 1967; Sağlam ve Sarıeyyüpoğlu, 1998; Sawyer 1986). Yumurta kesesi dişi gonoporundan çıktıktan sonra verimli yumurtaları taşır. Piscicolidae 'de bir kokon sadece bir yumurta taşır, fakat diğer sülüklerde çeşitli sayılardadır. Nephelopsis obscura bir üreme döneminde 1-4 kokon bırakır ve her bir kokondada 1-8 yumurta bulunur (Sağlam ve Sarıeyyüpoğlu, 1998). Hirudo medicinalis ise bir dönemde 1-8 kokon üretir ve her kokon 33 embriyo içerebilir (Savyer, 1986). Keseler ekseriya suda objelerin üzerine, bazı parazit formlarda da konakçının vücuduna bırakılır. Bundan başka Hirudo medisinalis'de olduğu gibi kokonları bırakmak üzere, sudan ayrılarak nemli toprağa gömülenler de vardır. Hirudinidler arasında yavru bakımı olan formlara da rastlanır. Bunlar ya yumurtaları beraberinde taşır veya yumurtaların bıraktığı yerin üzerine gerilerek onları korurlar. Sülükler metamorfoz olmaksızın olgunlaşırlar ((Barnes, 1974; Çağlar, 1973; Kaestner, 1967; Sawyer 1986). Çoğu sülükler bir yıl yaşarlar. Baharda yumurtadan çıkan sülükler takip eden yılda olgunlaşırlar. Hayat devri beslenme alışkanlıkları ile yaşam ortamına bağlıdır. Hirudo medisinalis diğer türlere göre daha uzun yaşar (Barnes, 1974 ). (Alıntı)
Hirudo Verbana; İsviçre ve İtalya'dan Türkiye ve Özbekistan'a uzanan deltada;
Türkiye sülüğünün %95'i Hirudo Verbanadır.
Hirudo Orientalis:Kafkas ülkeleri, İran ve Orta Asya;
Hirudo Medicinalis: Biritanya ve Norveç'in güneyinden, Uralların güneyine ve Altay dağlarına kadar kuzey avrupa bölgesi;
Hirudo Troctina:Afrika'nın Kuzeybatısı ve İspanya bölgesi;
Hirudo Sulukii: Fırat Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi tarafından Doğu anadolu bölgesinde (Adıyaman Kara Gölü, Gaziantep Sülüklü Gölü, Batman Seğirkan sulak alanları vb.) keşfedilen hirudo sulukii, hirudo verbana ve hirudo medicinalis ile aynı aileden gelmektedir.
Hirudo Nipponia: Doğu asya sülük türlerinden biridir. Amfibiler, sürüngenler ve hatta insanlar da dahil memeliler ev sahipliklerini yaparlar. Pirinç tarlaları, sulama ve dranaj hendekleri, açık kanalizasyon ve göletler yaşam alanlarını oluştururlar. Yakın zamana kadar Japonya, Kore, Çin, Tayvan, Rkukyu Adları ve Doğu Rusya'ya özgü endemikti. Hirudo Medisicinalis ile kardeş türdendir.
Kelime anlamıyla Hijameh; Arapça'da 'el-hecm' kelime kökünden gelir, ‘emmek, çekip çıkarmak’ anlamına gelir.
Istılai manasıyla Hacamat; deri altında birikmiş, damarda dolaşmayan, tosit maddeler içeren, atıl kalmış, vucuda zaralı ve biriktiği noktada ilgili organa zarar veren pis kanın vucuttan dışarıya atılması işlemidir.
Birçok geneleksel doğu tıbbında bulunan kupa terapileriyle benzerlikler içersede ayrıntalarda farklılıklar vardır. Özel zamanlarda yapılması ve vucudun sağlığı arttırması, temizleyici ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiren özel yerlere uygulanması gibi sebeplerle ayrı bir tedavi yöntemi olarak kabul edilir.
Hacamat normal şartlarda damardan kan verme işlemi ile kıyaslanamaz. Kan verme işleminde vücudun kullandığı açık renkli temiz kan alınır. Hacamatla alınan kan ise pıhtılaşmış, Jöle/Yoğurt kıvamında, tamamen pis ve zararlı kandır. Bu pelteleşmiş pis kan; kan özelliğini tamamen yitirmiş, vücudun artık ve kullanmadığı, damarda dolaşmayan, toksik maddeler içeren bir özelliktedir. Hacamat şifadır. Uyanık olun hacamat olun.
Aynı zamanda hacamat; Kan fazlalığının vücutta meydana getirdiği rahatsızlıkları gidermek için kullanılan bir tedavi yöntemidir. Kupa terapisi, vücudun belirli yerlerinden kan aldırmak suretiyle yapılır. Amaç sağlığı korumak ve çeşitli hastalıklardan kurtulmaktır. Tarihi milattan önceye dayanır. İslam tıbbında hacamatın yeri büyüktür. Zira Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir çok hadisinde hacamatın önemini belirtmiştir.
Hacamat tedavisinin temel prensibi, uygun noktalardan pıhtılar ve toksik maddeler vakumlanarak; kılcal damarlardaki tıkanıklıkları açma ve kirli kanın temizlenmesi işlemidir. Bu şekilde o bölgedeki organlara kan akışı düzenlenerek, organın hastalığının düzelmesinde etkili olacak, temiz ve düzenli kan dolaşımı sağlanmış olacaktır. Hacamat çok hızlı tesir gösterir, çok etkilidir. Eğitimli haccamlar tarafından yapılan hacamatın hiç bir yan etkisi olmaz.
''Hacamat sizin en iyi tedavi yönteminizdir.'' (Buhari,Müslim,Ebu Davut) Hz. Peygamber (s.a.v.) bir konuda bir şey söylemişse, müslümanın buna iman etmesi vaciptir. Çünkü ALLAH (c.c.) ''O, kendi hevasından konuşmaz.'' (Necm-3) buyurmaktadır. Ayrıca, Mirac gecesinde yanından geçtiği her bir melek grubunun Peygamberimize: “ümmetine hacamatı emret” diye söylediğini Abdullah b. Abbâs (r.a) rivayet etmektedir. (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203). Anlaşıldığı gibi hacamat rabbani bir tedavi yöntemidir. İdrar ve ter yoluyla dışarı atılamayan bazı toksin maddeler deri altında birikir. Bu toksinler zamanla ilgili organa yeterli oksijen gitmesini engenler ve rahatsızlık verir. Bu artık maddelerin dışarı atılmasının hacamattan başka bir yöntemi yoktur. www.sulukciftligi.org
Ritmik ve düzenli hareketler ile ovma, yogurma, bastırma, sirkilasyon, vibrasyon ve vurma tekniklerinin bazı yağlar kullanılarak uygulanma yöntemleridir.
Fonksiyonel Masaj (Manuel Terapi)
El ile uygulanan ve özel tekniklerin kullanıldığı tedavi yöntemlerinin genel adıdır.
Manual; klavuz, el kitabı el gibi anlamlara gelir.
Terapi; tedavi demektir.
Pasturel denge içinde kas, sinir, eklem, iskelet gibi sistemlerin ağrısız ve sağlıklı hareketlerini yada işlevlerini sağlamak amacıyla manevra ve talimatlarla hastalıkların tedavisinde elleri kullanma yöntemlerine MANUEL TERAPİ denir.
Hastanın anatomik, fizyolojik ve psikolojik yapısına uygun olarak bastırma, ovma, çekme, itme, osilasyon, maniplasyon, mobilizasyon, traksiyon yada distraksiyon, distreaksiyon, masaj, egzersiz gibi tekniklerin yer aldığı bir tedavi şeklidir.
Duyan ve Hisseden Eller (Osteopati)
Tüm vücut sistemlerinin özellikle omurga ve hareket sisteminin düzenlenmesi amacı ile uygulanan ve vücuda birçok parçanın toplamı olarak değil, bir bütün olarak yaklaşan bir manuel terapi yöntemidir.
Sağlığın devamı için bütün bu sistemlerin uyum içinde çalışması gerekir. Bu nedenle, osteopat vücuttaki problemi sadece ağrı olan bölgede aramaz, “Uzun zamandır farklı tedaviler denediniz ve ağrınıza tam çözüm bulamadınız mı? Belki de ağrınızın farklı bir sebebi vardır”… felsefesinden yola çıkarak ağrının kaynağını tespit eder ve sorunu çözmeye çalışır. Böylelikle daha kalıcı bir iyileşme sağlanmış olur.
Bir osteopat’ın elleri, ayrıntılı anatomik bilgisi ve farklılaşmış özel pratik eğitimi sayesinde vücutta en ufak hareketleri hissedebilme, yorumlama ve tedavi edebilme yeteneğine sahiptir. Osteopat, ağrısız bir şekilde vücuda yardım ederek, eklemlerdeki hareket kısıtlılıkları ve kaslardaki gerginlikleri mobilize ederek vücuda daha geniş hareket kabiliyeti sağlar. Vücuttaki hareketliliğin ve kan akımının düzenlenmesi, vücudun kendini iyileştirme yeteneğini ortaya çıkararak ağrının giderilmesini sağlar.
Osteopati’nin bel ve boyun fıtıkları, baş ve sırt ağrıları, migren, fibromiyalji başta olmak üzere birçok ağrılı durumda etkili bir tedavi yöntemi olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Doğal Sülük Nedir?
Doğal sülük; göl, gölet, kanal ve bataklık gibi doğal ortamlarda doğal yollar ile (kurbabağa, balık, göçmen kuşlar, yabani hayvanlar vs.) beslenerek avcılar tarafından avlanan sülüklerdir.
Tıbbi Sülük Nedir?
Labaratuvar, küvet, havuz ve akvaryum gibi materyellerde doğal ortam oluşturularak alnan yavruların dengeli bir şekilde, veteriner kontrolünde kesilen besi hayvanlarının kanları ile beslenmesi sonucunda elde edilen sülüklerdir.
SÜlükler halk arasında bilindiği gibi pis kanı emerek tedavi etmezler. Tam tersine sülükler en temiz yerden tutmak isterler. Sülükler emdikleri kan ile değil salgılamış oldukları enzimler ile tedavi ederler. Sülüklerin, bünyesinde barındırdığı yüzün üzerinde enzim vardır. Bunlardan bazıları: